Geleneksel Türk Sanatları / Minyatür
Minyatür terimi, genel anlamıyla çok ince işlenmiş küçük boyutlu resimler ve bu türdeki resim sanatları için kullanılmaktadır. Minyatür kelimesinin, Latince “kırmızı ile boyamak” anlamına gelen “miniare” kelimesinden türetilmiş olduğu ve daha sonra Fransızca’ya “miniature” şeklinde geçtiği düşünülür. Osmanlı dönemi kaynaklarında bunun yerine “tasvir” veya “nakış” sözcüklerinin tercih edildiği görülmektedir.
Minyatür sanatının en önemli özelliklerinden birisi, anlatılmak istenen konunun eksiksiz olarak aktarılmasıdır. Minyatür ışık, gölge ve perspektif olmayan resimlerdir. İlk kullanım alanı olan kitabın sayfa oranına uygun, “altın oran” içinde kendine özgü “dikine” veya “yığma perspektif” denen bir teknikle resimlenirken; boy, kişinin önemine göre artar veya azalır. anlatılmak istenenler kâğıt üzerinde önemli olanların kağıdın alt tarafına, geridekilerin ise üst tarafa yerleştirilmesiyle gerçekleşir. Figürler birbirlerini tümü ile kapatmayacak şekilde düzenlenir. Konu en ince ayrıntılarına kadar işlenmeye çalışılır.
Türk Minyatür sanatında genel olarak tarihî, edebi ve ilmî konular işlenmiştir. Türk minyatürlerinin bu özelliği, bizlere yapıldığı dönemin örf ve âdetlerini, gelenek ve göreneklerini, giyim kuşamını olduğu kadar görsel sanat zenginliği açısından da İslam kitap sanatında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Osmanlı minyatürleri, tarih, sosyoloji, kültür tarihi ve diğer alanlarda yapılan birçok araştırmada yararlanılan görsel belgeleri oluşturmalarının yanı sıra Cumhuriyet sonrası Türk resmine de esin kaynağı olmakla ayrıca değer kazanmaktadır.
Türklerde minyatürün Orta Asya’da Uygurlar döneminde (745-840) ortaya çıktığı düşünülmektedir. Sekizinci yüzyılın ortalarında Turfan bölgesinde Uygur Türklerinin meydana getirdikleri minyatürler daha sonra Türk minyatür sanatının kaynakları olmuştur. Günümüze ulaşan bazı minyatürlü yaprak parçaları, Türkler’in, İslamiyetten önce benimsediği dinlerden etkilenmiştir. Bu dönem minyatürlerinde Mani Dini’nin etkili olduğu görülmüştür.
Uygur Devleti’nin dağılmasından sonra bu hareket devam etmiş ve Selçuklu Türkleri tarafından geliştirilerek ilk İslam minyatürleri oluşturulmuştur.
Selçukluların İran ile ilişkilerine bağlı olarak minyatür sanatı İran etkisinde kaldı. Mevlana’nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. Zaman içinde çok önemli nakkaşlar yetişmiş olmasına rağmen Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıkmış ve kendine özgü bir biçim geliştirmiştir. 18.yüzyılın başlarından itibaren Batılılaşma akımı sonucunda, Avrupa resmi kurallarının değerlendirilmesiyle geleneksel teknikle gölgeli boyanan hacimli nesneler ve derinlik kazandırılmış unsurlarla, üç boyutlu tasarımlar ortaya çıkarılmıştır. Bu dönemde tasvir, kitap sayfalarından duvar ve tuval yüzeylerine taşmıştır. 19. asrın başında ise Osmanlı minyatürü artık önemini yitirmeye başlamış olmakla birlikte günümüzde bu sanat akımı yeni sanatçılar yetiştirmeye devam etmektedir.
Bu işe gönül verecek olanlara Minyatür için gerekli malzemeleri kısaca sıralamak gerekirse.
KAĞIT
Kağıt kullanımı minyatür için en önemli parçalardan biridir. Aherli kağıt*, hint kağıdı, kalın(300gr.)kağıt (piyasada farklı marka ve çeşit bulabilirsiniz.)
Kağıdın kullanıma hazır hale getirilmesi de çok önemlidir. Kağıdın dayanıklılığını arttırmak için Aharlama, murakka, kağıt tavlama gibi işlemlerin kağıt üzerine uygulanması yada bu işlemlerin uygulanmış hazır kağıtların kullanılması önemlidir.
*eskiden üretilmiş olan kağıtların hem gözenekleri aşırı büyüktü (dolayısıyla mürekkep dağılırdı) hem de dayanıklı değillerdi. bu nedenle kağıdın yüzeyine ahar denilen ve pirinç unu, kitre, tutkal, ayva çekirdeği, nişasta, yumurta akı gibi maddelerden hazırlanan bir bulamaç sürülürdü Dolayısıyla da bu işe aharlama denilirdi. Bu işlem pratik faydaları yanında bir de kağıdın yüzyıllarca dayanmasına olanak sağlamıştır . günümüzde kağıt üretiminde organik olmayan kimyasal maddeler kullanıldığı için kağıdın ömrü epey kısalmıştır.
VARAK ALTIN YAPRAKLARI
Defter ve yaprak şeklinde satılan 23 ayar kırmızı, 22 ayar sarı ve yeşil varak altın.
FIRÇA
Osmanlı döneminde üç aya kadar olan kedi yavrularının gıdı tüyleri fırça yapımında kullanılırmış (kedilere asla zarar verilmezmiş. kedilerin gıdısından alınan 2-3 tüy ile bu işlem gerçekleşirmiş.). Artık sanat malzemeleri satan dükkanlarda çok kaliteli ve iyi sonuç veren fırçalar bulunuyor. Günümüzde çok ince, samur sulu boya fırçaları. (3 sıfır, 4 sıfır, 7 sıfır numaralı fırçalar ideal) fırça alırken bilinmesi gereken; dibi etli, kılları uzun, ışıkta bakıldığında ucu sıfırda bitmeli. Tek, uzun bir kılı (kılavuz kıl) olmalı.
BOYA
Günümüzde profesyonel sulu boyalar, Şişede veya tüpte guaj boyalar. akrilik boyalar ve mürekkepte kullanılan malzemeler içindedir. Ayrıca boyayı sabitlemek için çeşitli malzemeler (medium) bulunuyor. Arap zamkı(altın ezmek için), Jelatinli su (Altını kağıda sürerken yapışsın diye), Karabiberden yapılan su.(Guaj boyaların renkleri mat olmasın diye) kullanılır. bu sanatçıdan sanatçıya değişebilir ve çeşitlenebilir.
Boyaların doğal yollar ile hazırlandığı dönemlerde Gülzar-ı Savab adlı eserden alınan bilgilere göre bazı renklerin nasıl elde edildiğini şöyle listelemektedir.
Badem yaprağı : Altın sarısı.
Susam çiçeği : Çimen yeşil.
Nohut unu : Nohudi.
Susam çiçeği : Güneşte kurutulursa mavi.
Gelincik çiçeği : Içine bir miktar şap konursa mavi.
Cehri : Sarı.
Soğan kabuğu : Samani
Asfur : Bir beze çıkınlayıp su içinde iken sıkılırsa, önce sarı, devam edildiğinde kırmızı renk çıkar.
Mürver yemişi : Mor.
Ceviz yaprağı : Kahverengi.
Bakkamağacı odunu : Kaynatılıp içine meşe külünün süzülmüş olan suyu ilave edildiğinde, kırmızı renk elde edilir.
Menekşe yaprağı ve Mürver çiçeği tohumu : Açık mavi.