RENK ETKİSİ
Etrafımız renklerle çevrili. Baktığımız, gördüğümüz her yer ve her şey renklerden ibaret. İşte tam da bu sebeple renklerin duygularımız üzerinde de büyük etkileri olabiliyor. Kimi renkler zaman zaman bizi mutlu hissettirirken, kimileri de melankoliye yol açabiliyor. Aynı şekilde öfke ya da heyecan duygularımız da yine renkler sebebiyle ortaya çıkabiliyor.
Renk seçiminin insanı fizyolojik ve psikolojik olarak nasıl etkileyeceğini düşündünüz mü hiç?
Renk nedir? Renkler nasıl oluşur? Ana renkler, ara renkler, sıcak ve soğuk renkler nelerdir? Tasarımda renk neden önemlidir ve hangi renkler tercih edilmelidir? Renklerin insanlar üzerindeki etkileri nelerdir?
Renk, çevreden bilgi almada çok güçlü bir görsel araçtır.
Araştırmalara göre çocukların büyük kısmı 4-4,5 yaşlarında renkleri tanımanın doruk noktasına erişirler. Renkten şekil tanımaya dönme yaşı 5 yaş civarındadır ve şekil dominansı daha çok 9 yaşlarında ortaya çıkar. Yani bu durumda okul öncesi çocuklar ve hatta 7-8 yaşına kadar çocuklar için tasarımda asıl önemli olan renktir.
Bazı renkler uyarır, bazıları gevşetir, rahatlatır, bazıları da yorar ya da kaygı yaratır. Her renge verilen tepki bilinçaltından olur. Örneğin ortamdaki koyu renkler belirsizlik ve kasvet yaratabilir. Renkler, sıcaklık, soğukluk hissi gibi duygusal reaksiyonlar yaratabilir. Genelde tüm dünyada Renklerin etkisini hissedebilmek için öncelikle endüstri alanında çalışmalar başlamıştır. Kazaların azalmasından, hastanelerde ameliyatların daha verimli geçmesine kadar ya da hastaların odalarında daha hızlı iyileşme göstermelerine uzanacak birçok etki görülmüştür. Uygun kullanılan her renk o ortama olumlu bir katkı sağlayacaktır.

Renk Nedir?
Işık, dalga boyuna göre, göze farklı renklerde gözükür. Temel ışık renkleri, kırmızı, yeşil ve mavidir. Diğer renkler bu üç rengin karışımıyla elde edilir. Üç rengin aynı anda varlığı beyazı oluşturur. Hiçbir ışığın olmaması durumundaysa siyah oluşur. RGB Kırmızı-Yeşil-Mavi dışındaki renklerin diğer renk tonu oluşumu ise şöyledir. Kırmızı ile yeşil renk birleşirse SARI rengi, kırmızı ile mavi birleşirse MOR rengi ve yeşil ile mavi birleşirse TURKUAZ renklerini görürüz. Bu renklerin koyulaşması ya da patlaması durumunda diğer renk tonlarının çeşitliliğini görmüş oluruz.
Renkleri Görmek
Doğadaki nesnelerin renkleri üç kural tarafından belirlenir. Fiziksel, Fizyolojik ve Psikolojik:

- FİZİKSEL : Renk algımız doğa yasalarına göre belirlenmiştir. Bu, ışığın ya da ışık kaynağının kalitesi, objenin yansıttığı ışığın içerdiği spektrum bilgisi kadardır. Işık kaynağından çıkan renklerin bir çoğu emilirken bazı renkler ise yansır. Örnek vermek gerekirse yukarıdaki kırmızı top üzerine çarpan ışık diğer renkleri emerken sadece kırmızı rengi yansıtır. Göz ve beyin bunu kırmızı olarak yorumlar.
- FİZYOLOJİK : Görmenin fizyolojik kısmı aynı zamanda gözün elektrokimyasal süreçlerine dayanmaktadır ve daha göreceli bir durumdur. Işık retinanın arka kısmında bulunan ışığa duyarlı fotoreseptörler tarafından elektrik uyarıları haline dönüştürülür. Fotoresöptörler bir tür sinir hücreleridir. Bu elektriksel uyarımlar gözün optik sinirleri üzerinden beyne gönderilir ve bazı işlemlerden sonra beynimizde görüntü oluşur. İşte tam bu noktada psikolojik etkenler devreye girer.
- PSİKOLOJİK : Renkleri görmemiz, aynı zamanda psikolojik bir durumdur. Göz bir görsel gördüğünde aslında onu görmez. Bu görüntü beyine ulaştığında, beynin arka kısmındaki (Oksipital lop) görme merkezi dediğimiz yer tarafından görülür ve yorumlanır. Duygusal ve çevresel etkenlere göre görme duyusu değişkenlik gösterebilir. Renklerin göz tarafından nasıl algılandığıysa bilimsel olarak kesin olarak açıklanamamıştır ve hala teori düzeyindedir.
Renk, duyusal bir olaydır. Her renk deneyimi, bir ışığa verilen fizyolojik tepki ile başlar. Göz, ışığı algılayan organdır. Işık gözbebeğinden göze girdiğinde, gözün arkasında bulunan retina üzerinde parlar. Retina, birbiriyle ilişkili sinir hücrelerinin çeşitli katmanlarından oluşan. karmaşık bir organdır. Yalnızca fotoreseptör hücreleri ışığa hassastır. Bunlar rodlar ve konlar olarak iki çeşittir. Rodlar, ağırlıklı olarak loş ışıkta siyah-beyaz ışık sağlarlarken konlar gün ışığı görüşü ve rengi algılamayı sağlarlar.
Renk, güneş ışığından meydana gelir. Güneşli bir günde renklerin daha parlak ve daha canlı olmaları, kapalı bir havada ise renklerin parlaklığını kaybetmeleri ve olduklarından daha koyu görünmeleri, rengin ışığa bağlı olduğunu gösterir. Işığın olmadığı yerde her şey şekil ve renk olarak karanlıkta kaybolur. Işığın çeşitli dalga boyları bir nesne üzerinde parlar ve o yüzey, nesneden yansıyan renk hariç bütün renkli ışınları emer ya da eksiltir. Bu renk, gözün retinal duvarının hücrelerinden alınır ve yansıtılır. Örneğin bir eşyanın bize mavi olarak görünmesinin nedeni, o cismin güneş ışığından sadece mavi ışığı yansıtması ve diğer renkleri tutmasından dolayıdır. Doğadaki varlıkların açık ya da koyu görünmeleri tutmuş oldukları ışığın azlığı veya çokluğuna bağlıdır. Görünen renkler konlarla açıklanır. İnsanlarda kırmızı, yeşil ve mavi olmak üzere 3 çeşit kon bulunur. Bu üç dalga boyundan milyonlarca renk açığa çıkar. Algılayıcı sinir hücreleri çeşitli tonları emer ve renklerin çözümlenmesi için beyne mesaj gönderir. Yani renk gözle görülür ama beyinle ve biliç altında algılanır. Beyin uyarımları aynı zamanda duygusal ve psikolojik tepkilere neden olan endokrini regüle eden ana bezlere de gönderilir. (Nielsen &Taylor, 2007)
Renkler, bir duygunun, bir mizacın görsel ifadesi olabilir. Birçok rengin vücut üzerinde fizyolojik etkileri vardır ve uyarmak ya da sakinleştirmek için kullanılabilir. Renkler, alarma geçirmek ya da uyarmak için kullanılır. Yanıp sönen kırmızı bir ışıkla, bir yeşil ışığa verdiğimiz tepki aynı değildir ve bu bilinçaltında gerçekleşir.
Soğuk ve Sıcak Renkler
Renk çarkında yer alan bir grup renk güneşi, sıcağı,ateşi çağrıştırdıklarından ve insanda sıcaklık etkisi yarattığından bu renklere sıcak renkler denir. Sarı, kırmızı, turuncu ve bu renklerin, tonları sıcak renklerdir. bu renklerin dalga boyları uzundur ve çabuk görülen canlı renklerdir.
Renk çarkında yer alan bir grup renk ise soğuk renkler olarak adlandırılır. Bu renkler insan üzerinde soğuk bir etki bırakır. Yeşil, mavi, mor ve tonları soğuk renklerdir.
Renkler duygusal değişiklikler, soğukluk, sıcaklık hissi, büyüklük, küçüklük, hacim, mesafe değişikliklerine neden olur.
Sıcak renkler, ön planda olan renklerdir.
Enerjisi düşük, sakin, çekingen çocuklar için tercih edilecek renklerdir.
(Torrice & Logrippo, 1989)
Okul öncesi çocukların tercih ettiği renklerdir.
(Engelbrecht, 2003)
Soğuk renkler, daha geri plandadır.
Hiperaktivitesi, enerjisi yüksek çocuklar için kullanılması uygundur.
(Torrice &Logrippo, 1989)
Ortaöğretim ve lise öğrencilerinin tercih ettiği renklerdir.
(Engelbrecht, 2003)

Sıcak renkler mekanlarınızda samimi ve enerjik bir atmosfer yaratır.
Mekanlarınızda dinlendirici ve sakinleştirici etki yaratmak için soğuk renkleri tercih edebilirsiniz.
Renk Biliminin Doğuşu
1670 yıllarında İngiliz fizikçi Isaac Newton evinin karanlık bir odasına duvara beyaz bir perde yerleştirir. Odanın bir köşesinden güneş ışığını küçük bir delikten geçirerir ve ışığın önüne de üçgen bir prizma tutarak duvardaki perdeye yansıtarır. Bu yolla aynen gökkuşağındaki gibi yedi rengi görüntülemeyi başarır. Bunun üzerine güneş ışığının renk skalasının gizemini çözmek için çalışmalarına başlar. Elmas prizmadan geçen güneş ışığındaki renkleri bir çok kez inceler. Newton beyaz perdenin üzerine düşen renklerin sıralamasına Spektrum Solaers (Güneş Tayfı) adını vermiştir. Renk Bilimi’nin bir bilim dalı olarak önemini ortaya koymuş ve konunun detaylarını Opticks‘ isimli kitabında açıklamıştır.

- Renk Spektrumu

Beyaz ışığın prizmadan geçtiğindeki elektromanyetik ışınımın dalga boyuna göre dağılımına ‘Spektrum’ deriz. İnsan gözünün ışık veya renk olarak algıladığı aralığa denk gelen elektromanyetik enerjidir. Beyaz ışık bir prizmadan geçirildiğinde bileşenleri olan diğer dalga boylarına ayrılabilir. Her dalgaboyu farklı bir frekansa sahiptir ve göz tarafından farklı bir renk olarak algılanır. İnsan gözü sadece 380 nm-780 nm arasındaki dalgaboylarını görebilir.

Rengin üç temel ögesi vardır. Renk türü, doygunluğu ve değeri. Renk türü, mavi, kırmızı ve sarı gibi renklerin diğer adıdır. Rengin doygunluğu ya da kroması o rengin saflığıdır. Saflıktaki azalma o rengin yumuşatılmasına ya da matlaşmasına neden olur. (Morton, 1995). Değer, bir rengin göreceli olarak açıklık ve koyuluğudur. Bir renk, beyaz eklenerek açık bir renk, siyah eklenerek de koyu bir renk haline getirilebilir.
Renk aynı zamanda sıcaklığına göre sınıflandırılır. Renk çemberinin yarısı sıcak, yarısı ise soğuk renklerden oluşur. Kırmızı ve sarıyla ilişkilendirilen renkler sıcak renklerdir. Bir alanda öne çıkar. Soğuk renkler, mavi ile ilişkilendirilen renklerdir ve daha geri planda kalır. Görsel sıcaklık rengin yoğunluğundan da etkilenebilir.
Spektrum (tayf) Güneş Işınları
Ana Renkler | Ara Renkler | Sıcak Renkler | Soğuk Renkler | Tamamlayıcı Renkler (Zıt/Kontrst | Komşu Renkler |
Mavi | Mavi + Kırmızı = Mor | Pembe | Lacivert | Kırmızı – Yeşil | Sarı – Mavi – Yeşil |
Kırmızı | Sarı + Mavi = Yeşil | Sarı | Mor | Mavi – Turuncu | Sarı – Kırmızı – Turuncu |
Sarı | Sarı + Kırmızı = Turuncu | Turuncu | Mavi | Sarı – Mor | Mavi – Kırmızı – Mor |
Kırmızı | Yeşil |


Ana Renkler : Kırmızı, sarı ve mavi renk çemberinde ana renklerdir. Görsel olarak başka renklere parçalanamaz ya da tamamlayıcı parçalara indirgenemez. Ana renklerin her biri birbirinden farklıdır çünkü hiçbir ortak unsurları yoktur. Diğer tüm renkler ana renkler olan sarı, kırmızı ve mavinin karıştırılmasıyla oluşur.

Ara Renkler : Yeşil, turuncu ve mor(violet) ara renklerdir. Her ara renk, iki ana rengin arasında bir mesafede olur. Yeşil; mavi ve sarının karışımından, turuncu; kırmızı ve sarının karışımından, mor(violet); mavi ve kırmızının karışımından oluşur.. Ara renkler, ana renkler kadar kontrast yaratmayabilir. Her ara rengin ortak bir ana rengi vardır. Turuncu ve mor, kırmızıyı ihtiva ederken, turuncu ve yeşil ortak olarak sarı rengi ihtiva eder.
Üçüncül Renkler
Ana ve ara renklerin birleşmesinden oluşan renklere de üçüncül renkler denir. Onlar da bir ana renkler bir ara rengin birleşmesinden oluşur. Yani turuncuyla sarının birleşmesinden bir üçüncül renk oluşur. Sıcaklık ve rengi algılama şekli ışıktan etkilenir. Styne(1990) yaptığı çalışmada soğuk renklerle boyanan bir alanın soğuk florasan ışığı altında daha büyük, daha sessiz ve serin göründüğünü, sıcak renklerle boyanan bir alanın da sıcak florasan ışığında daha küçük, daha sıcak ve gürültülü olabildiğini gösterdi. Hızlı yemek yenilip kalkılan restaurantlarda da durum budur. Sıcak renkler iştahınızı açar, sesi uyarır. İnsanlar hemen yiyip kalkmak isterler.Renkleri planlarken bunu bilmek çok önemlidir.
Renkler yüz binlerce yıldır insanları büyülüyor, ancak doğanın bu mucizesini alıp kendi kullanımımıza sokmanın tarihi çok daha kısa. İlk sanatçılar günümüzden yaklaşık 40.000 yıl önce ilk pigment ve boyaları insanlığa armağan ettiler. Toprak, hayvansal yağ, kömür, kireç gibi doğal materyaller kullanılarak elde edilen boyalar 5 renk içeren bir renk paletini ortaya çıkardı: kırmızı, sarı, kahverengi, siyah ve beyaz.
Doğada tarihin başlangıcından beri bulunan renklerin çeşitliliği, kendimizi ifade etmeye ve günlük hayatımıza aktarmaya başladığımızdan bu yana hızla arttı ve yeni pigmentler sayısız farklı alanda kullanılmaya başlandı. Mağara tasvirlerinden Rönesans’a on binlerce yıldır hayatın bir parçası olan boya ve renklerin çeşitliliği günümüzde inanılmaz boyutlara ulaştı. 5 renkli mütevazı bir renk paletiyle çıkılan bu yola artık sayısız renk ve farklı tonlarla devam ediliyor.
Demir bakımından zengin topraklardan elde edilen ve mağara resimlerinde boya olarak kullanılan ilk renk olan toprak kırmızısı günümüzde hâlâ en çok tercih edilen tonlardan. Azteklerde 1400’lü yılların sonlarına doğru kaktüslerde yaşayan koşinil böceklerinin ezilip kurutulmasıyla elde edilen kırmızı renk, birçok farklı uygarlık tarafından sıkça kullanılmış, hatta 20. yüzyıla kadar İngiltere ordusunun kırmızı ceketleri koşinil böcekleriyle kırmızıya boyanmıştır.

Bitki özlerinden elde edilen yeşil, kırmızıdan sonra insanların boya olarak kullandığı en eski renklerden biri. 1775 yılında İsveçli kimyager Scheele, reçine ve arsenik bazlı yeni bir parlak yeşil keşfetti. Victoria Dönemi’nde hızla yayılan ve popülerleşen Scheele yeşili beraberinde bazı sorunlar da getirdi. Son derece zehirli bir kimyasal olan arsenik yüzünden birçok sanatçı sağlık sorunları yaşadı. Neyse ki günümüzde son teknoloji kullanılarak üretilen yeşil boyalar kötü ünlerini geride bıraktı. Artık boyalarla haşır neşir olurken bir nebze olsun sağlık konusunda kaygılanmak zorunda değiliz.
Denizlerin rengi olmasına rağmen doğada çok rastlanmayan renkler arasında olan mavinin boya olarak kullanılmaya başlanması diğer renklere göre oldukça yeni. Öyle ki ne tarih öncesi mağara resimlerinde, ne Antik Yunan kayıtlarında, ne de eski Çin hikâyelerinde maviye pek rastlanmıyor. Ancak yaklaşık 6000 yıl öncesinde madenciliğe başlayan ve laciverttaşı olarak da bilinen lapis lazuli taşını çıkaran antik Mısır uygarlığı, maviyi mumyaların tabutlarına işleyerek bu rengi kullanan ilk uygarlık oldu. Özellikle ortaçağda Meryem Ana’nın birçok eserde mavi elbiseler içinde tasvir edilmesiyle mavi kullanımı tüm dünyada yaygınlaşmış.
Psikolojide Rengin Etkisi
Işığın yarattığı renk bir çeşit enerjidir. Bu enerji hem vücut fonksiyonları hem de zihnimizi, duygularımızı etkiler. Görme işleminin temel organı göz olmakla beraber yapılan çalışmalar da aslında beynin gördüğü söylenmektedir. Gözün retina tabakasındaki milyonlarca sinir ucu tarafından görüntü alınır ve beyindeki görmeyle ilgili merkeze iletilir ve görüntü algılanır. Günümüzde ileri teknolojiyle yapılan çalışmalarla artık biliyoruz ki renk, beyin dalgalarını, otonomik sinir sistemini, hormonal aktiviteyi etkiliyor ve çeşitli duygular uyandırıyor.
Yani, bizim bir renge tepkimiz hem fizyolojik hem psikolojiktir.
Beyin ile insan davranışları arasında bağlantı var. Beyni uyarmak, insanları mutlu, kızgın, üzgün, kaygılı yapabilir. Merkezi sinir sistemi, insan davranışlarının ana kontrol merkezi. Araştırmalara göre sinir hücreleri tarafından alınan her uyaran önce beyin sapını sonra da bütün sinir sistemini etkiliyor. İnsanlar, gün içerisinde en fazla görme dahil birçok uyarana maruz kalıyorlar. Bu uyaranlar az ya da çok fazla olabiliyor. (Mahnke, 1993)
Geçmişten Günümüze Bazı Araştırmalar
Renkler ışığın ürettiği enerji ile vücut fonksiyonlarını, zihni ve duyguları etkiler. Yapılan çalışmalar renklerin beyin gelişimine, yaratıcılığa, verimliliğe ve öğrenmeye faydasını gösterdiler.
1875 yılında Avrupalı doktor Ponza çeşitli odalarda renkli camlar, renkli duvarlar ve renkli mobilyalar kullanarak deneyler yaptı. Kullandığı renkler kırmızı ve maviydi. Günlerdir yemek yemeyi reddeden bir adam yemek yemek istedi. Mavi odaya giren saldırgan bir hasta da 1 saatlik bir zaman diliminde sakinleşti.
1942 yılında Goldstein organizma üzerinde rengin etkisini incelemiş, hastalar üzerinde çalışmalar yapmış ve hangi rengin olumlu hangi rengin olumsuz etkisi olduğunu gözlemlemiş. En önemli çalışmalarından biri Parkinson hastalarıyla ilgili olandır. Kırmızı, parkinson hastalarında patolojik problemi daha kötü hale getirmiş, yeşil daha iyi bir hale getirip düzeltmiş. Beyin hasarlı hastalar da kırmızıya negatif tepki vermişler.
1957 yılında kırmızının görsel aktivite ve otonomik sinir sistemi fonksiyonları üzerinde maviye nazaran daha uyarıcı etkisi bulunmuş.
1974’de K.W. Jacobs ve F.E. Hustmyer kırmızının yeşilden yeşilin de mavi ve sarıdan da fazla uyarıcı olduğunu kaydetmişler. Bu çalışmaya göre uzun dalga boyundaki renkler , kısa dalga boyundaki renklere göre daha uyarıcı. Bu çalışmalara göre bir kişiyi kırmızı bir odada bırakmak , o kişinin devamlı bir uyarılmaya maruz kalmasını sağlamaktır ancak etki kalıcı devamlı olan kalıcı bir etki değildir. Kırmızı odadan ayrıldığında bir süre sonra kişinin vücut tepkileri normale döner.
Fazla uyarıya maruz kalmak nefes alış verişinde, nabızda, kan basıncında, kas gerginliğinde değişiklik yaratır. Eksik uyarım da huzursuzluk, uykusuzluk, duygusal tepkilerde aşırıya kaçma, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik yaratabilir. Örneğin ortamın tamamen beyaz olması eksik uyarımdır ve bu bilinenin aksine dengeli, nötral bir etki bırakmaz.
1976’da Rikard Kuller, renklerin yalnızca beynin dış tabakasını değil tüm merkezi sinir sistemini etkilediğini göstermiştir.
Renklerin alfa beyin dalgasını değiştirdiği çalışmalarla gösterilmiştir. EEG ve nabız oranlarını ölçen sistemlere göre erkekler ve kadınlar renklere farklı tepkiler gösteriyor. Renk, gözden beyne iletildiğinde beyin duyguları, zihinsel berraklığı ve enerji seviyesini etkileyen bir hormon salgılar. Renklerin kombinasyonlara göre insanlar üzerinde negatif ya da pozitif psikolojik etkileri görülebiliyor.
1981’de Küller, kadın ve erkeklerle yaptığı bir çalışmada rengin EEG ve kalp atım hızında ve deneklerin duygusal algılarında büyük etki yarattığını gösterdi.