İnsanoğlu, yaşantısını düzenlemek ve ortak bir zaman kavramı içerisinde birbirleriyle olan ticari, askeri, siyasi, sosyal ve mali ilişkilerini düzenlemek için ulusal ve evrensel zaman dilimleri oluşturmuştur. Bu zaman dilimlerini oluştururken “Takvim” kavramını icat etmiş ve düzenli olarak yeni oluşturduğu bu sistemi takip ederek, yaşamını organize etmiş ve bu düzeni tarihsel süreç içerisinde geliştirmiştir.
Modern yaşamın tüm araçları zaman kavramı içerisinde oluşmuş ve gelişmiştir. Buna rağmen 21.yy Bilim Çağ’ında zamanın ne olduğu ve başlangıcı konusunda hala net bir fikrimiz yoktur. İnsanoğlunun kendi tasarımı olan ve bize göre zamanın başlangıcını baz alarak oluşturduğumuz takvimler ve buna bağlı olarak oluşturulan kavramlar, bilimsel bir dayanak ile değil, bilimle uzaktan yakından alakası olmayan, bilim dışı verileri yansıtmaktadır. Çünkü takvimler, insanlığın kendine göre önemli gördüğü toplumsal olaylar veya kişilerin direkt olarak kendi insiyatifiyle oluşturduğu bir düzenden başka bir şey değildir.
Takvimlerin oluşum ve gelişim sürecinde de bazı etkenler ön plana çıkmaktadır. Takvimlerdeki süreler, güneş ve ay gibi bazı astronomik olayların çevirimi ile eşitlendiği gibi hasat zamanı, suların yükselmesi, çekilmesi ve buna benzer doğa olayları üzerinden de belirlenen süreleri temsil etmektedir.Toplumlar kendi ihtiyaçlarına, kültürlerine ve ticari uğraşlarına en uygun gördükleri takvimleri geliştirmiş ve kullanmışlardır. Yani toplum tarım toplumu ise doğa olaylarını baz alan takvimler, ticari toplum ise buna bağlı olarak büyük ticari olayları, dini bir toplum yapısı ise mensup olduğu dine göre önemli görülen olayları ve dini yaşamını baz alacak şekilde bir takvim oluşturmuştur. Takvim konusunda her kültür, kendi toplum yapısına göre bir takvim oluşturduğu için, ulusların tamamını kapsayacak şekilde herkes için genel geçerliliği olan bir takvim oluşturulamamıştır.
Bu sorgulamanın ardından kullandığımız takvim bakarak asıl konumuza hızlı bir giriş yapalım
İşte size 1926’dan beri kullandığımız takvimin ve yılbaşının öyküsü…
Zamanı ölçen şey saattir. Bir günümüzü 24 eşit parçaya böler ve bunu saat ile ölçeriz.
Takvim ise günleri haftaları ayları yılları hatta yüzyılları gösteren ve organize eden bir çizelgedir. Zamanı daha büyük dilimlere bölerek gösterir. Çok ileri bir zamanı yada çok eski bir zamanı göstermeye yada ölçmeye yarar.
Günümüzden 3500 yıl önce bugünkü Irak topraklarında yaşayan Babil medeniyetine göre bir yıl, tohumun ekiminden hasadına kadar geçen zaman dilimiydi. Ölçümü ise ayın harekelerini takip ederek yapılıyordu. Ayın hareketlerini gözlemlemek kolaydı. Iki dolunay arasındaki 29,5 günü esas alan bir takvim geliştirmişlerdi. Biz buna kameri takvim diyoruz. Ama ilk takvimin bu olmadığını belirtelim.
Dünyanın güneş etrafındaki dönüş hareketini esas alan miladi takvim Antik Mısırlılar tarafından geliştirildi. Mısırda yaşamın kaynağı o zamanlarda Nil nehriydi. Mısırlılar Nil nehrinin her yıl aynı zamanda ve düzenli olarak taştığını tespit etmişti. Gece gökyüzünün en parlak yıldızı olan Sirius her yıl Nil’in taştığı zamanlarda gün doğumundan hemen önce parlamaktaydı. Bunu keşfeden Mısırlı Alimler, gökyüzünü incelemiş, mevsim bilgileri, zaman geçişlerini hesaplama ve yön tayini gibi konularda yeni bilgiler oluşturmuşlardı.
Bu gün uyguladığımız 365 gün ve 12 aya bölünen Miladi Takvimi Mısırlılar bu şekilde oluşturdu. İşte bu bilinen ilk takvimdi.
Miladi takvim söz konusu olunca Romalılardan bahsetmeden olmaz. Roma İmparatorluğunun ünlü hükümdarı Jül Sezar M.Ö. 46 yılında mısırlıların geliştirdiği miladi takvimi bir kez daha düzenleyerek julyen takvimi adını vererek roma hayat düzenine uyarladı. Jül Sezar’ın Mısırlı Astronomi Bilgini Sosigenes ise yaptırdığı takvime göre yine 1 yıl sürüyordu. Fakat her yıl artan 6 saatleri farkeden romalılar bugün olduğu gibi 4 yılda takvime 1 gün ilave ederlerdi. Yılın 6 ayı 30 diğer altı atı ise 31 gün sürecek şekilde düzenlenmişti.
Romalılarda yılın ilk ayı çoğu eski kültürde olduğu gibi doğanın canlandığı Mart ayı idi. Son ayı olan Şubat ise 30 gün sürüyordu. 6 saatlik farkları ise yılın son ayı olan şubat ayında düzenleniyordu. Bu yüzden şubat ayı 3 yıl 29, 4. yıl ise 30 gün sürüyordu. M.Ö 46. yılında yeni düzenleme nedeniyle o yıl 445.gün sürmüştü.
Şubat neden 28 gün sürer?
Sovyetler döneminde devlet büyüklerinin ismi şehirlere veriliyordu. Leningrad, stalingrad gibi. Ülkemizde de caddelere, okullara stad gibi kamu alanlarına , devlet büyüklerinin isimleri veriliyor. Romalılarda imparatorlarınını isimlerini yıl içinde aylara veriyorlardı. Yaptığı büyük işlerden dolayı İmparator jül sezarın adına ithafen Temmuz ayının adı july olarak değiştirilmişti. Sezarın büyüklüğüne ithafen 31 gün süren aylardan seçilmiştir. Sezardan sonra yaşayan başka bir roma imparatoru Augustus da kendi adını bir aya verir. Ay Sezarın ayı bittikten sonra başlayanve adınıda imparator Augustustan alan Ağustos ayıdır. Ne var ki Ağustos ayının 30 Jül sezarın ayı ise 31 gün sürmesini kendinin büyüklüğüne yakıştıramayan Augustus kendi adıyla anılan ağustos ayınında 31 gün sürmesini emreder. Bunun üzerine astronomlar 30 gün süren şubat ayından 1 gün alarak Ağustos ayına eklerler böylece 29 30 gün döngüsü yaşıyan şubat ayı 28 – 29 gün döngüsüne dönüşür.
Uzun süre kullanılan julyen takvimi kullanımı ve ölçümünden dolayı hatalar veriyordu her 128 yılda bir günlük sapma oluştuğu için 1582 yılında papa 13. Gregorius bu takvimde düzeltmeler yaptı. Hz. İsanın doğumunu başlangıç, 1 yılı 365 gün 6 saat kabul eden bu takvime gregoryan takvimi adı verildi. 1 yılda 10,8 saniyelik bir sapması olsa da bu gün dünyada en çok kullanılan ve en güvenilir takvimler arasındadır.
Şunu da belirtmeden geçmeyelim. Dünyanın güneşin etrafındaki dönüşünü ölçen bu takvim üzerinde çalışan Mısırlılar, Romalılar ve en son Papa Gregorius dünyanın yuvarlak olduğunu bilmiyor ve güneşin dünyanın etrafında döndüğünü düşünüyorlardı.
Gelelim 1 Ocak meselesine. Takvimin ilk ayı neden Ocak ayı oldu?
Yılbaşı neden 1 Ocaktır? Hz İsa 1 Ocakta Doğduğu için mi? Bence Hayır
Öncelikle şunu belirtelim. İngilizce de tatil anlamına gelen Holiday anlamı (Holi+Day) Kutsal gündür. Yılbaşı ise kutsal günlerin en eskisi ve en evrenselidir. Hikayesi ise takvimle ilgili gözükse de takvim yılının bilinmediği yıllara kadar gider. Bilinen en eski yılbaşı etkinliği Babil İmparatorluğunun başkenti Babilde düzenlenmiştir. Babillilere göre yıl ilkbaharda başlardı. Yapılan törenler bir baş rahip tarafından yönetilirdi. Bu törenlerin adı da kupkur. Bu gün yahudi geleneğindeki en önemli dini gün tövbe ve kefaret günü Yom Kippur ismi de buradan gelir.
Romalılarda ilk başlarda yılbaşı kabul ettikleri 25 martta kutlamalar yaparlardı. Roma’da yöneticiler ve senatörler sık sık takvime müdahale etmişleridir. Jül sezar’ın düzenlemeleri de buna bir örnektir. Milattan önce 153 yılında yine roma senatörleri çoğu geleneksel bayramları zamanında kutlamak için ve en önemlisi görev sürelerini bir kaç ay bile olsa uzatabilmek adına yılbaşını 1 ocak olarak ilan etti. Çünkü 1 ocak senatonun açılış tarihi idi. Senatörlerin bir kaç ay daha görevde kalmaları adına senatoya sundukları bu öneri kabul gördü ve o günden sonrada değiştirilmedi.
4. yüzyılda Romalılar Hıristiyanlığı kabul etmelerine rağmen eski yılbaşı kutlamalarına devam ettiler. Putperest çok tanrılı pagan kültüründen Hıristiyanlığa geçiş sürecinde katolik kilisesi tüm eski pagan geleneklerini kaldırdığını ve Hıristiyanların bu geleneklere katılımını yasakladı. Ama eski alışkanlıklardan kopuş o kadar kolay olmadı. Yasaklanmasına rağmen yılbaşı günü yapılan ve güneş tanrısı mithras için yapılan kutlamaların önüne bir türlü geçemeyince kilise bu durumu kendi menfaatlerine göre yorumlayıp bu durumdan faydalanmak istedi. Kilise bir hamle ile 1 Ocak kutlamalarını Hz. İsa’nın sünnet bayramı olarak resmileştirdi.
Aslında hiç kimse Hazreti İsanın doğum tarihini 200 yıl boyunca merak etmemişti. Roma’da doğum günlerinin hiç bir anlamı yoktu. Kayıt altına da alınmazdı. Sadece ölüm günleri kayıt altına alınırdı. İşin ilginç yanı ise Kilise Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Hz. İsa’nın fravun gibi doğum gününde anılmasının günah olduğunu savunmuş, böyle yapılırsa onun fravunlaştırılacağını bildirmişti.
Hz. İsa’nın doğumunu yasağa rağmen araştıran araştırmacılarda olmadı değil. Hangi gün doğduğu konusunda çeşitli iddialar meydana getirildi. 25 Aralık, 1 Ocak, 6 Ocak, 25 Mart ve 20 Mayıs gibi… 1 Ocak bu tarihlerden birisiydi evet ama bahar mevsiminin içinde kalan 25 mart yada 20 ayıs tarihleri öne çıkıyordu. Çünkü Aziz Lukas, Lukas incilinde İsa2nın doğum haberini alan çobanların geceleyin kırlarda sürülerinin başında nöbet tuttuklarından bahsediyordu. Sürüler 1 Ocakta yani kışın ortasında kırlarda değil ahıllarda olmalıydı.
Aslına bakarsanız doğum günü gibi gibi doğum yılıda yanlış. Hz. İsanın Doğum yılı milatta değil Milattan 4 yıl öncesine ve belki sonrasına bile gidiyordu. Kilise tüm bu tartışmalara eski alışkanlıklardan güç alabilmek için son noktayı koydu. Kararını vermişti. Hz. İsa 25 Aralıkta doğmuştu. 1 Ocak eskisi gibi bir bayram olarak kutlanacaktı. İlk kutlamada M.S. 336 yılında yapıldı. Bu güne kadar sadece Hz. İsanın ölümünü kutlayan kilise yaptığı açıklama ile isanın ölümü kadar doğumu da önemlidir. Kutlamamız pagan kültürü ile alakalı değildir. Güneş Tanrısı Mithas için değil o güneşi yaratan için törenler yapılıyor gibi bir açıklama dahi yapmışlardır.
Yılbaşı ise buna rağmen orta çağda Fransızlar ve İngilizler tarafından mart ve nisan ayı içinde kutlandı italyanlar ise 15 Aralığı esas almışlardı. Tüm dünyada ise 1 Ocakta sabitlenmesi ise son 400 yıl içinde olmuştur. Biz Türkler ise zaman içinde farklı takvimler kullandık. Miladi takvime olan ilgimiz Osmanlının son zamanlarına denk gelir Cumhuriyetin kurulması ile birlikte 1925 yılında alınan bir kararla 1 Ocak 1926 dan başlayarak miladi takvime geçilmiştir. Yılbaşı kutlamalarımız ise daha yakın tarihlerde olmuştur.