Bursa’nın her yanı su…
Bursa’nın suyuna öyle sıradan su diyerek geçemesin. Çeşit çeşittir. Uludağ’ın buzlu, soğuk suları, kaplıcalarının kaynar suları, şifalı suları tarih boyunca anlatılır olmuş.
Bursa kaplıcaları Bizans ve Osmanlı dönemlerinde altın yıllarını yaşamışlar. Özellikle Çekirge’deki ılıcaların Roma döneminde değilde daha sonra Bizans döneminde kurulduğu tarihi yazışmalardan anlaşılıyor. Çekirge’ye o dönem Ilıcaların çoğunda yaygın olarak kullanılan Pythia (Sağlık Tanrısı da olan ‘Apollon’un yeri) adı verilmiştir.
Günümüze gelinceye kadar tanınmış kişileri, büyük elçileri, saraylıları, yabancı alim ve yazarları, devlet adamlarını ağırlamış. Ünlerine ün katarak adlarından çokça söz ettirmişlerdir.
Hamamlar Bizanslılar’dan başlayarak altın dönemlerini yaşamaya başlasa da Bursa’da yapılan ilk hamamlar Romalılar dönemine ait.
Roma imparatoru Traianus (Marcus Ulpius Nerva Traianus -18 Eylül 53 – 8 Ağustos 117) zamanında Bursa büyük bir gelişim göstermiş, Bursa kaplıcalarının özelliği fark edilmiştir. O dönemde yapılan kaplıca hamamları, saray, kütüphane, gymnasium(eğitim kurumu) ve agora (pazar yeri) ile Bursa yeni bir görünüm kazanmıştır. İlk hamamlardan biri olduğu düşünülen günümüzde Batık Hamam adıyla bilinen hamam, Roma döneminde traianus’un valilerinden plinius tarafından M.S 100 yıllarında, sıcak su (eski adı ile kokulu su) mevkinde yaptırılmış.
(günümüzde 3. Derece Doğal Sit Alanı olarak tanımlanmış,Tabakhane Kentsel Dönüşüm Alanı içinde bulunan, Dr. Sadık Ahmet Cad. cepheli, özel mülkiyet statüsünde 5347 ada, 1 parselde konumlu1996 yılında tescili yapılmış yapı)
Farklı zamanlarda hamama farklı isimler yakıştırılmış. günümüzde daha çok Batık Hamam diye bilinmesine rağmen; kaderine terk edilmeden hemen önce bekar yada bekarlar hamamı daha öncesinde ise eski hamam olarak biliniyormuş. içinden boşa akan suyun erkek su tabir edilen su olduğu söyleniyor.
Erkek su dişi su nedir derseniz araştırmamızdan aktaralım.
Araştırınca Erhan Yıldızalp’in söyleşi derlemelerinden birinde rastladığım açıklamaya göre Çekirge bölgesindeki suların hemen tamamı çelikli sulardır, suların içinde çelik madeni bulunur. Bu özelliği nedeni ile bu tür sulara erkek sıcak sular denir.
Yeni Kaplıca bölgesindeki sular genelde kükürtlüdür, kükürt içerir. Bu tür sulara da dişi sıcak su denir.
Roma zamanında hamamlara balmea deniyormuş. Çok sonraları kaplıcalar yapılmış. Onlara da kapalı ılıca anlamında kaplıca denmiş.
Ayrı bir bilgi notu da vermek gerekir ise Kara Mustafa Kaplıca suyunun dalları diğer Kaplıcalara göre farklılık gösterir. Onun suyunun içinde hem çelik, hem kükürt olmakla birlikte, gümüş, radyoaktivite ve çok fazla farklı madenler bulunmaktadır. Bu suyun diğer ılıcalara/kaplıcalara göre farklı bir daldan geldiği belirtilmektedir.
Araştırmalarımız devam ettikçe 1890 yılındaki bir Bursa gazetesi haberinde, Bekârlar Hamamı olarak anılan, Karamustafa Kaplıcası’nın alt tarafında eskiden beri bulunan ve fakirlerle ve işçilerin çamaşırlarını ve üzerlerini yıkadıkları yerlerin kötü bir görüntü oluşturduğu için kapatıldığı yazılmaktadır. Dr. Bernard ve Kandes’e göre “Kara Mustafa Kaplıcası’ndan 200 metre mesafede ova tarafında bir sebze bahçesinin yanında Bekar Hamamı, ya da Eski Hamam adını taşıyan bir başka kaplıcanın kalıntıları vardır. Sıcak su kaynağı oldukça boldur ve sahip olduğu sıcaklık ve diğer özellikleri ile Kara Mustafa Kaplıcası ile karşılaştırılabilir.
Bugün ise bu su hiçbir işe yaramaksızın hamamın kalıntıları yönünde boşa akmaktadır. Hamam ise uzun yıllardan beri terk edilmiştir. Büyük olasılıkla suyunun kalitesinin düşük olması ya da diğer termal suların bolluğu ya da bunun çevresinde yer alan toprağın sürekli yükselmesi bunda etkili olmuştur.” Bugün hamam çevresindeki toprak yüzeyi eski taş döşemeli yüzeyin metrelerce üzerinde yer almaktadır.
Çekirge I. Murat Külliyesi bünyesindeki tuvaletler ile bitişik vaziyette bulunan oldukça küçük ölçekli olan Gir Çık Hamamı diye de bilinen Cık Cık Hamamı yada Bekarlar Hamamı diye de anılan tarihi yapı ile ismen karıştırılsa da günümüzde bu tarihi yapı restore edilerek Bursa’ya kazandırılmıştır. ve bekarlar hamamı isim benzerliği dışında başkaca bir benzerliği yoktur.
Batık Hamam için günümüzde küçük bir kısmı toprak üzerinde kalan bölüm üzerinde yetkililer tarafından gözlem ve araştırmalar yapılmış olmasına rağmen, varsa toprak altında kalan alanın kapladığı sınırlar, toprak altında kalan bölümlerinin durumu ve bu güne kadar ulaşabilmiş bütünü için durum tespitine öncülük edecek bir arkeolojik kazı, koruma, rehabilitasyon yada restorasyon yapılmadan çok uzun yıllardır kaderine terk edildiği görülmektedir.
Bursa Kültür Varlıklarını koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne mail ile yaptığım başvuruya verilen yanıta göre, yapının tescil edilerek koruma altına alınmış olduğu, sergi salonu olarak kullanılması yönünde restorasyon projesinin 2009 yılında onaylandığı bildirilmiştir.
Restorasyon işlemlerinin başlatılmasına kadar geçecek sürede güvenlik ve koruma önlemlerinin alınması gerektiği görülmektedir. Bina üzerinde derin çatlaklar bulunmaktadır. İçine girilmesi yada toprak üzerinde kalan bölüm üzerinde gezinilmesinin vahim sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır.
Daha önce açıklandığı gibi Bir kaplıcalar şehri olarak bu bölgenin termal turistik bir cazibe merkezine, Oteller bölgesine dönüştürülmesi Bursa ve Bursalılar adına atılabilecek doğru adımlardan birisi olacağı gibi 2 bin yıl tüm kötü koşullara direnebilmiş bu yapının toprak üstü ve toprak altında kalan tamamının gün yüzüne çıkartılacağı ve çalışmaların buna göre yapılacağına olan inancımızı Bursalılar olarak korumak isteriz.
” Bir vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşanmış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanıma ve sahip olmaktan geçer.”
-Mustafa Kemal Atatürk
Sadece yukarıda yazılı söylemle de kalmadı Mustafa Kemal Atatürk, kendi bütçesinden yaptığı bağışla Hitit kazılarını başlattı ve Anadolu toprağının altınında, üstünün de sahibi olduğumuzu gösterdi dünyaya. Aynı duruşu günümüzde de sürdürmek hala mümkün.
Tarih ve kültür mirasımızı ayağa kaldırmayı amaçlayan, turizm kenti Bursa sloganını sahiplenen yetkililerin söylemlerinin lafta kalmaması adına bu yapılar, aslından uzaklaşmış son ucube restorasyonların bir daha yaşanmamasını da sağlayarak “ehil ellerde” aslına uygun restore edilerek kültürümüze ve şehrimize kazandırılmalıdır.