Cabanel, bu tabloyu 1847’de yapmıştır. Eseri yaptığı dönemde (tarih konulu bir sergi için) sanat çevrelerince konu dışı bulunmuş ve oldukça ağır bir dille eleştirilmiştir. Eseri inceleyen akademisyenler ve jüri üyeleri, eserini romantik tarzda sınırlandırdığı için Cabanel’i eleştirmiş ve şöyle demişlerdir: “Hareket yanlış, teknik ressamlık belirsiz, icra yetersiz.” (Bknz. LAcadémie des Beaux-Arts, Güzel Sanatlar Akademisi Tutanakları)
Oysa gördüğünüz eser büyüleyici bir görsellik eşliğinde sanat tarihinin en ikonik eserlerinden biri haline gelmiştir…
Boşluğa düşmüş kimi İnsan ihanet eder, ihanete uğrar, hayal kırıklığı yaşar, öfkelenir, kalp kırar, şehvete kapılır ya da günahın sonsuz örnekleri içinde kendine durmadan bir yer arar.
Alexandre Cabanel belki de eserinde içimizdeki şeytana, kalbi kırık ve öfkeli anlara götürüyor izleyicisini. Resme baktığımızda çok yoğun bir duygu alışverişi içine girmenizi sağlıyor.
Resme ve özellikle gözlerine odaklandığınızda onu anladığınızı ve hissettiğinizi düşünürsünüz. Değersiz hissettiğiniz, yalnız hissettiğiniz bir anda burada gördüğünüz içi öfke ve kinle dolmuş bu figür içimizde oluşabilecek kötülüğün, umutsuzluğun ya da çaresizliğin bir yansıması olabilir mi dersiniz ?
Alexandre Cabanel burada Lucifer’ı ele alıyor. Lucifer adı ‘Işık veren’ anlamına gelir. Yani gördüğümüz bu iblis aslında güzellik ve zarafet ile donatılmış bir yaratık olduğu için sanatçı da onu olabildiğince güzel resmetmeyi amaçlamış.
Fransız ressam Alexandre Cabanel Fransız Akademik sanatını temel alan eserlerinde Neoklasisizmin klasik formları kullanışını ve kompozisyon tasarımını alır ve bu ürünlerle yeni sentezler yaratır. Diğer taraftan da Romantik sanatta olduğu gibi hayal gücüne dayalı güçlü duyguları ön plana çıkarmaktadır. Cabanel bu eserinde sadece cennetten kovulan bir günahkarı tasvir etmemiştir. Aynı zamanda bu günahkara bizden parçalar da katmıştır. Buradaki şeytan tasvirini büyük oranda Tevrat metinlerinde geçen haline dayanarak resmediyor.
(Tevrata Geçen şekliyle )“…Güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden’de, Tanrı’nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla — yakut, zümrüt, aytaşı, beril, onix, safir, turkuazla — ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni tanrının dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürgün ettim. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni içine hapsettiğim ateşle beraber Dünya’ya attım. Seni takip edenlerle beraber sonunuz ateşler içinde küle dönecek. Çok feci bir sona geldin.” Ezekiel 28:12–19
Bu resimde gördüğümüz Lucifer kibrinden dolayı insana boyun eğmeyi reddetmiş, hırsının kurbanı olmuş ve cennetten henüz sürülmüştür.
Michelangelo’nun Musa heykeli ne kadar erdemli bir öfkeyi, hiddeti ve iradeyi temsil ediyorsa Alexandre Cabanel’in şeytanı da o kadar sonsuz öfke, kin ve günahkarlığı temsil eder.
Yaşlı gözlerini büyük bir güç ve kin ile boşluğa doğru diktiğini görüyoruz. Gözlerindeki yaşlar ve kırmızılıklar bize hem duygusal bir acıyı hem de cehennem ateşinin vereceği fiziksel acıyı çağrıştırıyor.
Kur’an-ı Kerim’e göre İblis – Şeytan
Kur’an-ı Kerim, Hz. Adem (as)’in topraktan yaratıldığını, sonra ona ruh verilerek canlı bir insan haline getirildiğini açıkça anlatır. Aynı şekilde şeytanın da cinlerden olduğu konusunu vurgular. Şeytan ateşten yaratılmış olmayı kendince bir üstünlük sebebi olarak görmüştür. Bir üstünlük sebebi gibi görülen bu fark, aslında şeytanı ömür boyu yalnızlığa itmiştir. Yüce Allah’ın katında üstünlüğün temel esası ise, önce kendisine itaat edilmesi idi. İblis, bundan imtina edip kaçındığı ve kendisini üstün gördüğü için rahmetten kovulmuş ve “şeytan” olarak adlandırılmıştır. Ateşin toprağı yakması sebebiyle, bunu yok olmaz bir üstünlük olarak görüp büyüklenmesi şeytanın kâfir olarak İlahi huzurdan da cennetten de kovulmasına sebebiyet vermiştir.
İnsanlar ve cinler, kulluk sorumluluğu ile yükümlü oldukları için, iradeleri ile yaptıklarının cezalarını veya mükafatlarını göreceklerdir. Ancak melekler öyle değil. Onlar hata yapmaktan korunmuşlardır; şer işlemeyi irade edemezler.
O halde, şeytanın meleklerden olması söz konusu olamaz.